1 Aralık 2012 Cumartesi

'GÜN' 'O GÜNDÜR!




‘Türk milleti zekidir,
Türk milleti çalışkandır..’

Bu yıl da Anadolu’da 100’den fazla il ilçe kasaba ve köyde onbinlerce insanımızla biraraya geldim..10 yıldır
, yurdun dört bir yanında köylere, ilçelere illere gidiyor, ilkokullardan liselere, üniversitelere, sendikalardan derneklere her cenahtan davete icabet ediyorum. Gerek davet edenlere gerekse katılanlara tek tek teşekkür ederim..

Hatay’dan, Artvin’e, Bursa’dan Muş’a,Afyon’dan Sinop’a, Iğdır’dan Balıkesir’e, Niğde’ye, Yozgat’a, Tekirdağ’a, Malatya’ya, Çankırı’ya uzanan yollarda, gözleri pırıltılı , cesur, sevecen,zeki, çalışkan yüzbinlerce insanla kucaklaştım!



Hepsi kalbi, vatan için çarpan insanlardı.. Zeki, cevval ve duygusaldılar. Sevgilerini sevdikleri üzerine boca ediyor, nefretlerini yumruk gibi sallıyorlardı...



Yiğit mert işçiler, koca yürekli koca elli köylülerle tanıştım.. Kadınların derin sular gibi dalgalanan gözlerine baktım… Küçük kır çiçekleri gibiydi çocuklar, dokunduğunuz anda, çamurların içinde güneşler doğar... Batıda ya da doğuda, kuzeyde veya güneyde, şu parti veya bu partinin ‘oyvereni’ idiler.. Hiçbiri partisinden memnun değildi.. Ama hepsi bir ‘ehven-i şer’e oy vermekteydi…



Hemen hepsi ekmek parası derdindeydi.. Çoğunluğu işsizdi, gençler gelecekten şüpheliydi..
Karşılarına gelen ‘aydın’ tiplemesi, 70 yıldır, ya dinle aldatmıştı onları ya Atatürk’ü kendi amacına kalkan etmişti..



Yine de hepsi bir ‘çoban’ beklentisi içindelerdi…

Onlara Attila İlhan’ın bu ülkeyi hep ‘aydınların batırdığı’ ve ‘halkın kurtardığı’ tespitini paylaşmıştım.



Onlara, dünyanın en zengin ülkelerinden birinde yaşadığımızı, bir olursak her zorluğu altedeceğimizi haykırmıştım.. Gelen giden tüm iktidarların aslında ‘iktidarsız’lığını anlatmıştım.. İktidar emperyal odakların elindeydi. Arkası boş bir dekordu ‘iktidar’lar…
O nedenle Gazi Paşa ‘ASIL TEMELİ KENDİ İÇİMİZDEN ÇIKARMAK ZORUNDAYIZ…’demişti..



Ve GERÇEK ‘aydın’ın, halkla kucaklaşmasının önemini defalarca zikretmişti: ‘..milletimizin tarihini, ruhunu, geleneklerini; doğru dürüst ve sağlam olarak görmeliyiz. İtiraf edelim ki hala aydınlarımızın GENÇLERİ arasında, halkla ve halkın alt kesimleriyle yakınlık gerçekleşmiş değildir. Memleketi kurtarmak için bu iki kesim arasındaki uyumu sağlamak gerekiyor.; Bunun için de biraz halkın yürüyüşünü hızlandırması, aydınların da çok hızlı gitmemesi lazımdır. Fakat halka yaklaşmak daha çok daha fazla aydınlara düşen bir görevdir…’



90 küsur yıl önce, Türkiye en kanlı düzeneğe itilirken, her yandan sarılmış ve işgal altındayken, yöneticiler ve aydınlar ihanet sarmalı içindeyken, yerel ve ulusal düzeyde, halkla, yani işçisiyle, esnafıyla, köylüsüyle, memuruyla kucaklaşan, birlik olan ve kendi ili ilçesi köyünde karar mercii haline gelen GERÇEK ‘aydınlar’, bu memleketin kurtarıcısı, öncü gücü olmuşlardır.. Gün ‘O gündür’ ki, bu öncü güçe yeniden ihtiyaç vardır..


Tarihten ders almanın zamanıdır.. İşgal altında bir ülkede, her cenahtan tüm millet, aykırılıklarını değil, aynılıklarını öne çıkararak biraraya toplanmıştır. Atatürk bu biraraya gelişi Müdafaayi Hukuk RUHU olarak tanımlamıştır..



Bu ruha MİLLİ VİCDAN demiş, bu ruhun oluşturduğu Halk cephesi, NAMUS CEPHESİ adını almıştır.



90 küsur yıl sonra, tarih bu coğrafyayı ve bu milleti benzer bir durumla karşı karşıya bırakmıştır..



‘Gün’, yeniden NAMUS CEPHESİ altında toplanmak zamanıdır.. Bu millet tıpkı o zamanki kadar cesur, zeki, ve çalışkandır!




Banu AVAR
GÜN "O GÜN"DÜR! sayfa 337 - Remzi kitabevi