5 Mayıs 2010 Çarşamba

6 MAYIS 1972 SİYAH LEKELİ GECE




6 MAYIS 1972 SİYAH LEKELİ GECEYİ UNUTMADIK,

UNUTTURMAYACAĞIZ DENİZ GEZMİŞ VE ARKADAŞLARI


Deniz'lerin katledilmesinin 38. yıl dönümü genç kuşaklar tarafından çok iyi irdelenip, anlaşılması lazımdır.

Deniz'in babasına yazdığı son mektup şöyle biter: ''Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum .Kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutamasın ki, bilimle uğraşmak da insanlığa hizmettir. Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.''

Bugün arkasından yazılanlara,söylenenlere bakınız, hepside O'nun son sözlerinin doğruluğunu göstermektedir.

O'nun bir dava adamı olarak,idamı başı dik karşılaması olağandır. Boynuna ip geçirilirken, işçi sınıfının devrim davasına bağlılığını haykırmasında da olağandışı bir yön yoktur. Anlamlı olan, O'nun küçük kardeşine bıraktığı ''Bilime çağrı'' söylevidir.Üstelik mektubunun sonunda üç kez vurgulanan bir bildiri: ''Bilim adamı olmasını istiyorum.Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da insanlığa bir hizmettir.''

Bu mektup, O'nun son günlerinde yazdığı bir mektup değil, idam sabahı yazdırdığı mektuptur. Bu son satırlar, bütün bir hayat deneyiminin özetidir .Devrime bağlılık, o özetin vazgeçilmez unsurudur. Bilime vurgu ise, Deniz'in arkasından gelen devrimci kuşaklara bıraktığı ''mirastır.''

O'nun bu bildirisi, mektubun bütünüyle ve darağacındaki son sözleriyle birleştirilirse bilimsel teoriye vurgudur. Bilimle uğraşması istenen de, yalnız kardeşi değil, arkasından gelecek devrimci kuşaklardır.

O, başından beri teorik çalışmaya geniş zaman ayıran bir devrimciydi. Özellikle yakalanmadan önceki son altı aylık deneyiminden sonra, teorinin önemini daha derinden anladı. Bunu, O'nun tutuklanmasının hemen ilk günlerinde, yıldırım telgrafla çağrısı üzerine Ankara Cezaevi'nde arkadaşlarıyla yaptığı üç buçuk saatlik görüşmesinden bilinir.

38 yılın ardından O'nun son bildirisindeki hayat özetine önemle vurguladığı ''bilim ,bilim,bilim'' söylevini, arkasından koca koca kitaplar yazanlar, anma törenleri düzenleyenler, hep sıradan kahramanlık söyleviyle yetindiler, O'nun bıraktığı efsaneyi yenilediler, ama O'nun bilim çağrısına değinmediler bile.

Bu, bir ideolojik sorundur. İnsanlar neyi görmek isterlerse onu görürler. O zamanda okunan metin, yazılı metin olmaktan çıkar. Efsane dinlemek isteyen bir topluma, efsane vermek daha kolaydır.

Oysa O'nun mektubu, çok nesnel ve sadedir. Kişiliği de öyleydi.Ancak o sadelik, bu kez daha anlamlıdır. Çünkü sadelik, efsanenin değil, nesnelliğin biçimidir. İdamın kendisi bir efsanedir ve bizim toplumumuzun duygusallığını hiçbir olay idam kadar derinden etkileyemez. İşte bilime çağrı, o son sözlerde aynı zamanda efsanenin karşısına dikiliyor. O, bu dünyadan giderken devrimi düşünmüş ve vurgusunu efsaneye değil bilime yapmıştır.

Deniz, ''biz kendimizi düşünmedik halkı düşündük,'' demiştir.

Türkiye solu, Ortaçağ'dan kurtulamamış aşiret hatıraları çok gerilerde olmayan bir halkın solculuğudur, bu nedenle vurguyu hep efsaneye yapmıştır. Başarıyı değil, kahramanlığı gözetir.Yenmekten ve geleceği belirlemekten değil, yenilgilerin acısından tat alır. Ortak çaba içinde bir damla olmayı değil bireysel kahramanlığı yüceltir, bütün bunlar, zamanın içinden bakarsak, Ortaçağ ile Proleter Devrimleri Çağı arasındaki farkı yansıtır. Felsefi açıdan bakarsak, Tarihsel Materyalizm ile İdealizm arasındaki derin uçurum görülür.

Bugüne değin Deniz Gezmiş efsanesi, Deniz Gezmiş'in nesnelliğine karşı kullanıldı. Duyguların alabildiğine kışkırtılması, bir tecrübenin soğukkanlılıkla değerlendirilmesi uğraşını bastırdı. Oysa Türkiye sosyalizminin ihtiyacı, efsane ve duygu yüklemeleri değil, nesneliktir, bilimdir, devrimci teoridir.

Bugün, feodalizm Türkiye'de katliam yapabiliyorsa, Deniz ve arkadaşlarının devrimci teorisi-pratiği iyi anlaşılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Devrimci teori bugün de ayrı cepheden saldırı altındadır.

''İdeoloji çağı geçti' 'diyenler, aynı zamanda O'nun efsanesinin önünde her yıl iki gözü iki çeşme riyakarca ağlamaktadırlar. Bunlar, bütün manevi değerlerini yitirmiş, devrimci hatıra tüccarlarıdır. Piyasaya meta ekonomisine öylesine budalaca teslim olmuşlardır ki, devrimciliğin bile hatırasını pazarlamakta, paraya ve kariyere çevirmektedirler. Bunlar, Deniz'in idam sehbasında ''Yaşasın Marksizm-Leninizm'' diye haykırmasını bile, devrimci teoriyi vurgulamak için değil kahramanlığı yüceltmek için aktarırlar.Teori, en çok teori olduğu yerde bile süngülenir.

Emekçi halk varsa sınıf mücadelesini sürdürüyorsa, devrimci teori de olacaktır. Teori,emekçi kitlelerin birbirini izleyen kuşaklarının kendilerinden sonrakilere, öncü aracılığıyla aktardıkları tecrübe özetinden başka birsey değildir. Tarihi yaratacak olan sınıf, ihtiyacı olan bilimi tarih içinde biriktirir. Devrim aynı zamanda bir tecrübe birikiminin ürünüdür.

Emekçi sınıflarının zaferi kaçınılmaz olduğu için, bilimsel teorinin zaferide kesindir.


(Bloğunu kapatan Sunny ağabeyin
geçen sene ki yazısından alıntı)